Siyonizm ismi; Kudüs’te bulunan Siyon Tepesi’nden gelmiştir. Yahudiler, yer-yüzünün yurtsuz kalan tek kavmidir. Bulundukları veya gittikleri ülkelerde sü-rekli azınlık olarak yaşadılar; ancak geleneklerini ve dini inançlarını sürekli mu-hafaza ettiler. Yahudiler, bulundukları ülkelerde “İstenmeyen Kavim” olarak görüldüklerinden baskılara, işkencelere ve kıyımlara maruz kaldılar. Yahudiler, baskılar ve kıyımlar sonucunda eski yurtları olarak gördükleri Kudüs’e yerleş-mekten başka çıkar yol bulamadılar. Amaçlarına ulaşabilmek için her gün dü-zenli olarak ayinler yaptılar, dualar ettiler. Yahudi din adamları da 16. ve 17. yüzyılda Yahudilere milliyetçilik şuuru aşılamaya çalıştılar; ancak Yahudi Mil-liyetçiliği 19. yüzyılda ortaya çıktı ve yayılmaya başladı.
Yahudilerle ilgilenen sadece din adamları değildi. Avusturyalı Gazeteci Thedor Herzl, Yahudilerin mutlaka bir devlet kurması gerektiğini savunuyordu. Herzl. 1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde Siyonist bir kongre düzenleyerek Siyonizmin dünya çapında bir hareket olmasını sağladı. Bu kongre sonrasında Dünya Siyonist Örgütü fiilen kuruldu ve merkezi Viyana olarak kabul edildi.
Siyonist Örgüt, 1901 yılına kadar her yıl düzenli olarak toplanıyordu. Bu yıldan itibaren iki yılda bir toplanmaya başladı. Toplantılarda aldıkları kararlarla Ya-hudilerin toplu olarak Kudüs’e yerleşmelerini sağlamaya çalıştılar. Amaçlarını gerçekleştirebilmek için Osmanlı Devleti’ne müracaat ettiler; ancak 2. Abdül-hamit Han, Osmanlı’nın içinde bulunduğu büyük borç yüküne rağmen Yahudile-rin para ve diğer tekliflerini kabul etmedi. Yahudilere; istemeleri halinde bir Osmanlı tebaası gibi Osmanlı topraklarında yaşayabileceklerini söyledi. Yahudi-ler, Abdülhamit Han’ın bu teklifini kabul etmediler. Dolayısıyla Osmanlı kapı-sından eli boş döndüler.
1905 yılında Rusya’da büyük bir ayaklanma başladı. Çarlık Rusyası bu ayak-lanmaları bastırdı; ancak Yahudiler, Rusya’nın katliamları ile karşılaştılar. Kat-liamlardan kurtulanlar, Filistin’e göç ettiler. Daha sonraki dönemlerde Dünya Siyonist Örgütü üyelerinden Chaim Weizmann, İngiltere’de yardım arayışlarına başladı. Bu çabalar sonucunda İngiltere yönetimi “Balfour Bildirgesi”ni yayın-ladı. Bildiriye göre İngiltere yönetimi, Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurul-masına katkı sağlayacağını açıkladı.
Milletler Cemiyeti, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Filistin topraklarında İngiliz manda yönetimine karar verdi. (1922) Yahudiler, alınan bu kararla kitlesel ola-rak Filistin’e yerleşmeye başladılar. Kitlesel Göç Hareketi sonucunda; 1925 yı-lında Filistin’de yaşayan Yahudi sayısı 108 bin civarında iken; 1933 yılında bu sayı 238 bine ulaştı.
2. Dünya Savaşı yıllarında Naziler, Yahudilere karşı büyük bir soykırım yaptı-lar. Soykırımdan kaçan Yahudiler, Filistin’e göç ettiler. Bu göçler, Araplar ile Yahudiler arasında büyük krizlerin yaşanmasına neden oldu. Sözde çözüm ara-yışlarını sürdüren İngiltere, iki millet arasındaki sorunları çözmek için sorunu BM’e götürdü. Sorunlar BM’de müzakere edildikten sonra, 1947 yılında Filistin topraklarında bir Yahudi Devleti’nin kurulması kararlaştırıldı ve Kudüs’e de uluslararası statü getirildi. Araplar, BM’in aldığı kararlara tepki gösterdilerse de; bölgede bir Yahudi Devleti’nin kurulmasına engel olamadılar. (1948) Böylece Dünya Siyonist Örgütü amacına ulaşmış oldu. Yahudiler, 2000 yıl sonra kendi devletlerini kurdular ama bölgede kan ve gözyaşı hiç eksik olmadı. İsrail Devleti kurulduktan sonra, 1948–1949 yılları arasında çok şiddetli Arap-İsrail Savaşı patlak verdi. Yahudiler, BM’in belirlediği sınırları hiçe sayarak kendilerine veri-len topraklardan daha fazlasını işgal ettiği için, işgale maruz kalan yaklaşık 500 bin Filistinli göç etmek zorunda kaldı. İki halk arasındaki amansız savaşlar halen devam ediyor.
Siyonizm’in Evrensel Hedefleri:
Bilindiği üzere Arz-ı Mev’ud, ilhamını değiştirilmiş Tevrat’tan almıştır. Arz-ı Mev’ud, Nil ile Fırat arasında; Toros çevresi ve bunun kuzey doğusu olan “Mu-rat Havzası ile güneyde Akabe ile Basra hattı boyunca belirlenmiştir. Bu çizilen sınırlar yeminli protokollerle teminat altına alınmış ve bu gayeden geriye dönü-şün asla mümkün olmayacağı kesin olarak belirtilmiştir. Bu yeminli protokoller-de; Türklerin ve Arapların bu havzadan çıkarılması ve yalnızca “GOYİM” tabi-atlı Kürtlerin Yahudilere hizmet etmeleri için “Yudaik-Kürdo” müstemlekesi kurulması teminat altına alındı. Bu karar değiştirilmeden nesilden nesile aktarıl-dı. Oynanan bu Siyonist Satrançta, Türk Yurdu içinde bazı unsurlar seçkin un-surlar olarak belirlendi. Seçkin unsurlar için birer devlet kurulması planlandı. Wilson’a göre; Türkler kovulacak, Türk Yurdu’nda Pontus, Ermenistan ve Kür-distan devletlerinden oluşan üçlü bir federasyon devlet kurulacaktı.
Masonlarla ve Siyonistlerle tarihin her döneminde, çıkarları gereği birlikte hare-ket eden ABD, Siyonistlerin bu isteğinin bir an evvel hayata geçirilmesini istedi. Siyonistlerin bu inanılmaz projeleri karşısında İsmet İnönü pasif davranınca; Kemal Atatürk devreye girdi ve Doğu Karadeniz ile Van Gölü’nün tamamını içine alan ve bugünkü Ermenistan ile birleşecek olan Ermeni Devleti’nin kurul-masını engelledi. Sevr ile kurulmak istenen Kürdistan Devleti de Kazım Kara-bekir’in, Maraş’ın, Urfa’nın ve Antep’in direnişleri sonucunda engellendi. Mi-sakı Milli sınırları içinde yer alan Musul, Kerkük, Erbil ve Süleymaniye, Siyo-nistlerle birlikte hareket eden ABD ve İngiltere tarafından işgal edildi.
Siyonistler, Arap topraklarından fışkıran petrollerin kıymetini çok iyi biliyorlar-dı. Bu madenleri ele geçirmek için Osmanlı topraklarında Arap Saltanatı tesis ettiler. Haşimilere Ürdün’ü, Emevilere; yani Suudilere Arabistan’ı verdiler. Di-ğer petrol bölgelerinde de Birleşik Arap Emirliklerini kurdular. Siyonistlerce kurulan bu devletlerin başlarına Siyonistler tarafından belirlenen Arap Şeyhleri-ni atadılar. Aden/Handamut, Yemen, Umman gibi petrol çıkmayan bölgeleri de diğer sultanlıklara taksim ettiler. Fransa, bu gelişmelerin kendi çıkarlarına aykırı olduğunu gördüğü için bu paylaşıma tepkili davrandı. Tepkiler sonucunda Irak’tan bir toprak parçası ayrıştırılarak Suriye Devleti ve nüfusunun çoğunluğu Hrıstiyanlardan oluşan Lübnan Devleti kuruldu. Siyonistler, evrensel amaçlarını perçinlemek için bazı Arap Şeyhlerini örgütleyerek Osmanlı Devleti’ni arkadan vurdular. Hazin dolu bu tarihi gelişmelerin analizini yaptığımızda Ürdün’ün, Irak’ın, Suriye’nin ve Lübnan’ın Arz-ı Mev’ud Projeleri içinde yer alan geçici devletler olduğunu anlayabiliriz.
Dünya Siyonist Örgüt’ü, İslam coğrafyalarında yeni oluşumlara sebep olan ça-lışmalar sergiliyorlar. Kuzey Afrika ülkelerinde ardı ardına patlak veren halk ayaklanmaları, Siyonistlerin çirkin ve gizli oyunlarından başka bir şey değildir. Bu bölgeler, Siyonistlerin istediği şekilde yeniden düzenlenecek; böylece yeni bir dünya düzeni kurulmuş olacak.
Siyonizm, ülkemiz için ciddi tehlikedir:
Siyonizm’in, geçmişte olduğu gibi bugün de ülkemiz üzerinde de bir takım he-sapları vardır. Amaçlarına ulaşabilmek için BOP’u oluşturdular. BOP içinde ‘Dinlerarası Diyalog’ ve ‘Türkiye’nin Etnik Yapısı’ gibi çok tuhaf açılımlar mevcuttur.
Kuran’ın esaslarına göre Son Din İslam’dır. İslam’ın inmesiyle önceki dinler hükümsüz kılınmıştır. Nüfusunun %90’ı Müslüman olan Türkiye’nin, dini inançlarını tahrip etmek için tüm dinlerin Tek Tanrı’lı olduğu ileri sürülüyor. Dinlerin tamamının dünya kardeşliğini öğütlediği özellikle vurgulanıyor. İslam Dini de Tek Tanrılı bir din olduğuna göre “bir Müslüman’ın, bir Hıristiyan gibi yaşamasında herhangi bir sakınca yok” deniliyor. Ancak; Hıristiyanların da bir Müslüman gibi yaşayabileceği kesinlikle ifade edilmiyor. Dünyada Hıristiyanlı-ğı ve Museviliği yaymak için özellikle seçilmiş misyonerlerin ülkemizde nasıl faaliyet gösterdiği de bir gerçektir. Sokak ortalarında İnciller satılıyor; her ma-hallede kilise evleri rahatlıkla açılabiliyor. Kimsesiz, çaresiz işsiz ve aç insanla-rımız bu misyonerlerin ağına rahatlıkla düşebiliyor. Misyonerlerin ağına düşen çaresizlerimiz, yoğun bir telkin ile Hıristiyan oluyor; cami yerine kiliseye gidi-yor.
Dinimiz, toplumumuzu ayakta tutan yegâne güçtür. Türk Milleti, bu dini inanç-ları sayesinde bugünlere gelmiştir. Dini inançlarımızın çökertilmesiyle; Türk Milleti’nin elinden çok güçlü bir silahın alınacağı hesap ediliyor.
Siyonistler, Türkiye’de bulunan 36 etnik unsur için “Özerk Devlet” istiyor. Ta-rihinin her döneminde gücünü birlik ve beraberlikten alan milletimizi önce ay-rıştıracak, sonra birbirine kırdıracak. Sünniler ile Alevileri, Türklerle Kürtleri ve diğerlerini birbirine kırdırmanın hesabı içindeler. Bu sinsi çalışmaların provaları 1980 öncesi ülkemizde yapılmıştı, hatırlayalım. Ayrıca; Arap topraklarında Şii-ler ile Sünniler, Araplarla Yahudiler, Türkmenlerle Peşmergeler arasında kanlı çarpışmalar yaşanıyor. Bütün bu gelişmeleri görüp; BOP’u bir ‘ÜTOPYA’ ola-rak görmek, gaflet ve dalaletten başka bir şey olamaz.
Son söz olarak şunu söyleyebilirim:
Dinlerarası Diyalog ve Büyük Ortadoğu Projeleri tamamen Dünya Siyonist Ör-gütü’nün ve onlarla birlikte hareket eden Masonların projeleridir. Aynı damar-dan beslenen bu örgütler, hedef seçtiği ülkeleri; özellikle İslam Coğrafya’sını bir ahtapot gibi sarıyor ve yeni bir dünya düzeni kurmak için her türlü vahşeti mu-bah sayıyor.
Halit DURUCAN
|